Motosiklet kullanmanın yeryüzünde uçmaya en yakın yapılacak şey olduğunu düşünmüşümdür. Pek çok motosiklet kullanıcısının uçma hayali vardır. İlginç bir şekilde pilotlardan da motosiklet kullanan çoktur. Çocukluğumdan beri hayalimde hep pilot olmak vardı. Ola ola doktor olduk ya, neyse. Bu hayalimi lise yıllarında sahip olduğum Commodore 64 bilgisayarındaki basit bilgisayar oyunları ile kısmen de olsa gerçekleştirmeye çalışmıştım. Sonra nedendir bilinmez tıp fakültesine girdik. Bu arada bilgisayardaki uçak simulasyonu oyunları Amiga 500 ve sonrasında PC bilgisayarda da devam etmiştir.
Flight simulator ile tanışınca çok şey değişti. Bu seferki öyle bir şeydi ki simulatördeki uçakların kokpiti gerçekleriyle neredeyse birebir aynı, uçuş protokolleri çok gerçekçiydi. Öyle ki bu simulatörde, hiç bilmeyen birine uçmayı öğreten bir kurs bile vardı, hatta kursta dersleri veren eğitmen pilot (gerçekte de pilot eğitmeni olan bir kişiydi) kendi sesiyle size anlatıp pratik yaptırıyor, uçuş dersleri veriyordu. Her ders öncesinde okunması gereken brifingler ve notlar da cabası. Yani teorik bilgi veriyor sonra da bilgisayar ortamında yani uçakta uygulama yaptırıyordu. Bunlar sayesinde uçuş dinamiklerini, telsiz kullanımını, aletli uçuşu ve inişi kısmen de olsa öğrenmiştim. Öyle ki bir Cessna 172 ya da Mooney Bravo ile Bursa Hürriyet hava alanından kalkıp, aletli uçuş koşullarında, Almanya’ya falan uçuyordum (LOWI de yakıt için duruyordum elbette). Skyvector den plan yapıp Alaska’da uçuşlar yapıyordum.
Aranızda pilot olanlar varsa bu onlara gülünç gelebilir. Gerçek uçuşun çok farklı olduğunu düşünebilirler. Ama bizler yani yer insanları için bunları bu seviyede de olsa öğrenebilmek büyük olay. İşin fiziksel yönüne tabi hiç girmiyorum. Uçak içinde havada olmakla bilgisayar başında olmak mukayese dahi edilemez. Daha sonraları uçaklarla küçük turlar düzenlendiğini öğrendiğim şehirlere gitmeyi düşünmeye başladım. Ne var ki bunlar ya İstanbul’da ya Antalya’da idi. Bunlara ne zaman gitsem diye düşünürken; sosyal medyada Bursa’da fazla kullanılmayan Hürriyet havaalanında kişisel uçuşlar yapıldığını öğrendim. Öğrenir öğrenmez de aramam bir oldu tabi. Hemen ertesi gün uygun bir zaman olduğu ve uçabileceğimiz söylendi. Ben tek gideceğimi ya da Özge’nin gelip beni yerden izleyeceğini düşünürken Özge “ben de ben de” dedi ve biz iki kişilik rezervasyon yaptırdık. Bir pazar sabahı saat 11 civaında havaalanına geldik. Nizamiyeden telefon ile isimlerimiz doğrulandıktan sonra içeri girebildik. Ekipten Onur bey bizi kapıda karşıladı. Hemen sonra bizi uçuracak uçakla karşılaştık. Ekip uçuş planımızı bildirdi ve cevabın yarım saat sonra geleceğini belirtti ve bu süre içerisinde küçük bir brifingaldık.
Uçağımız bir ultralight olan Atec 321 Faeta idi. Ultralight uçak demek 450 kg altında ağırlığı olan ve belli kural ve kısıtlamaları olan bir grup anlamına geliyor. Uçağın özelliklerine şuradan ultralight uçakların özelliklerine de buradan bakabilirsiniz. Pilotumuz Burak bey ile tanışıyoruz. İki farklı uçuş rotasından birini seçebiliriz. Uluabat Gölü ya da Mudanya. Ben Uluabat Gölü’nü, Özge Mudanya’yı seçiyor. Yarım saat keyifli bir bilgilendirme ve muhabbet sonrası Yanıtın geldiğini öğreniyoruz ve sıra geliyor uçuşa. Uçağa bindikten ve kemerle bağlandıktan sonra aleron rudder gibi kontrol yüzeylerinin testi yapılıyor, “Check list” e göre kontroller yapılıyor ki bu listede yanlardaki küçük havalandırma pencerelerinin bile kapalı olduğuna emin olunması dahil. Epeyce detaylı yani. Uçuş aletlerine bakıyorum; hepsi tanıdık. Bazı düğmeleri ilk görüşte tanıyorum. Flight Simulator cidden gerçekçiymiş. İnsanı kokpite aşina yapıyor. Sanki hadi dese uçağı kendim kaldırabileceğim. O kadar yani 😀 . Bu işlemler sonrası Onur bey in dışarıdan “Ateş” komutu vermesiyle motorumuzu çalıştırıyoruz. Sonrasında havalanmak üzere Doğu – Batı istikametindeki 27 numaralı piste doğru harekete geçiyoruz.
Burada kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Öğrendiğime göre Bursa’da rüzgarlar genellikle kuzey- güney istikametinde oluyormuş. İniş ve kalkışlar en güvenli rüzgarı karşınıza alarak yapılabiliyor. Yan rüzgarlarda iniş ve kalkış tehlikeli durumlara daha sık yol açıyor. Ne var ki havaalanındaki kuzey-güney pisti şu an kullanım dışı. Neden biliyor musunuz? Kuzey – güney pistinin (36-18) kuzey ucuna pistin tam bittiği yere +10 katlı apartmanlar yapıldı. Böyle olunca da uçuş güvenliği riske atılmamak için bu pist kapatıldı. Şimdi her zaman yan rüzgar alan daha tehlikeli doğu – batı (27-09) pisti kullanımda sadece. Diğer pistte model uçak uçuruluyor.
Bu kısa bilgilendirme sonrası devam edelim. Plan doğudan batıya uzanan 27 numaralı pistten kalkış yapmaktı ancak, pist başında 4 tane başıboş köpek gezindiği için; kuleyle yapılan görüşme sonrasında aynı pistin batı doğu istikametinde yani diğer ucundan (9 numaralı pist) kalkış yapmaya karar verildi. Pist başına kadar geldik. Pisti hizaladık. Ultralight uçağımızın 100 beygirlik motoru kükrüyor. Tahminimden çok daha güçlüymüş. Kısa sürede havalandık. İrtifa kazandıktan sonra yönümüz doğu istikametinden batı istikametine çevirdik. Bursa’nın üzerinden geçiyoruz. Bu arada yükseldikçe aşağıda sıcak ve boğucu olan kabin, havalandırma kanalıyla dışarıdan direk gelen soğuk hava nedeniyle bir anda serinliyor. Bu sıcak günde böyle olacağını hiç tahmin etmezdim. Dışarıdan gelen hava motoru geçerek geldiği için hafif motor yağı kokusuyla birlikte geliyor. Artan irtifamız ile Osmangazi, Nilüfer, Kayapa, Görükle ayaklarımızın altında.
İrtifamız 2700 feet e kadar yükseliyor (yaklaşık 820 metre). Daha alçak itrifalarda uçağı sıkca savuran termal akımlar (halkımız arasında hava boşluğu olarak biliniyor) uçağımızı sağa sola yukarı aşağı savururken yüksekler daha sakin. Bu şekilde göle ulaştık.
Gölyazı yukarıdan çok güzel. Pilotumuz dönüş sonrası; “hem bize hem aşağıdakilere adrenalin olsun, biraz alçak uçuş yapalım” diyor ve Gölyazı üzerinden böyle geçiyoruz.
Bu arada ben pilota sürekli sorular soruyorum. Uçuş, telsiz ve aletler konusunda sürekli sorularla, başının etini yiyiyorum. Gözyazı’dan dönüşte Burak bey kıvranmamın farkına varmış olacak ki “uçurmak ister misin?” diye soruyor. Soru mu bu? Evet, evet, EVET!!! Önümdeki levyeyi tutuyorum (her iki tarafta birer tane var). Önce alışmam için birlikte uçuruyoruz, sonra bana bırakıyor. AMANIN!!! O ne?… Evde bilgisayar başındaki joystickle bu çok farklı. Her şeyden önce çok hassas. Yaptığınız küçük hareket büyük sonuçlar doğuruyor. Dönüş yolunda da sürekli değişen rüzgarlar olduğundan uçağı sağ sol yukarı aşağı sürekli kontralarla düzeltmek gerekiyor. Sanki helikopter uçuruyorum (çok biliyorum ya!). Bir ara alttan fazla rüzgar yiyiyoruz ve uçağın burnu yükseliyor. Pilot variometreyi gösteriyor. Bu şekilde olursa stall’a doğru gideriz diyor. Stall için şuradan bilgi edinebilirsiniz. Bir süre daha dikkatli olmaya özen gösterdikten sonra variometre hep sıfır seviyesini gösteriyor ve uçak da daha kararlı gidiyor. Yok yok, evde bilgisayar başında ancak teorik kısmını öğreniyorsunuz ama pratik yapmak, hissetmek, uçurmak apayrı.
Dönüş yolunda kontrolleri pilota verdikten sonra iyice yaklaşıyoruz havaalanına. Kalktığımız pisti (09) kullanacağız. Yani batıdan gelip doğuya uzanan piste ineceğiz. Ne var ki rüzgar sürekli yön değiştiriyor.Bir sağdan, bir soldan geliyor. Az önce pilotla konuştuğumuz (benim de yukarıya yazdığım) gibi rüzgar bir kuzayden bir güneyden esiyor.
Piste iyice yaklaştık. Rüzgar kuzeyden esmeye devam ediyor. Alçaldığımız anda rüzgar bir anda güneyden esmeye başlıyor. İnmemize yakın bizi pistten uzaklaştırıyor. Pilot riske girmemek için pas geçeceğiz diyor. Biz de pistin üzerinden tekrar yükselerek doğuya doğru ilerliyoruz. Küçük bir Bursa turu daha 🙂 Meyve bahçeleri ve Sukaypark (su kayağı yapılan yapay gölet) üzerinden geçiyoruz.
Hava bu tarafta daha sakin. Dönüşümüzü tamamlıyoruz ve 27 numaralı piste doğudan son yaklaşmamızı yapıyoruz.
Sorunsuzca piste teker koyuyoruz. Taksi yapıp tekrar aprona geliyoruz. Uçuş bir harika. Bir an önce iniyorum ve Özge de kendi turunu (Mudanya) yapmak üzere uçağa biniyor. Onlar havalandıktan sonra orada uçuş lisansı almak üzere kursiyer olan sevgili Gökay ile tanışıyoruz. Yakında lisansını alacak. Muhabbetlerin ardı arkası kesilmiyor. Bu arada kursiyer, pilotlar, görevliler dahil olmak üzere; oradaki herkes motorcu. Özge dönene kadar vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum.
Hep hayalimde olan, kokpite oturup, göstergeleri incelemek, levye ve pedallara dokunmak, pist başına geldiğinde olanları ön pencereden görebilmek, havalanmak, yükselmek, yukarıdan yaşadığın yere bakmak, heyecanlanmak, uçak uçurmak (evet uçağı uçurmak!) teker koymak, hatta telsizde anonslar yapmak, dinlemek… Hepsi bir harika. Şimdiye kadar yapmadığıma pişman oldum. Bir de pilotun istersen kullanabilirsin dediği rudder pedallarını kullanmadığıma hala pişmanım. Hepsi çok güzel. Merakınız varsa mutlaka deneyin. Farklı bir yaşam. O kadar da ulaşılamaz değil. Elbette kurs ücretleri, uçak ücretleri, kiralar, hangar masrafları az değil ve hep döviz cinsinden. Onlar bile bir şeylerden feragatle ulaşılabilir olabilir. Onlar olmasa da En azından bir kere de olsa uçuş keyfini yaşamalısınız.
Gelelim son gelişmelere. Bursa Yunuseli Havaalanı’na yerel yönetim tarafından TOKİ sokulmak suretiyle 9-10 bin konut yapılması planlanıyormuş. Benim diyecek neyim olabilir. Ne ilgim var. Konunun üstadı Emekli Tümgeneral burada yazmış. Ama üzülüyorum. Elimde değil. Yıllar önce yapılmış, ülkemizde sportif havacılığa katkısı olur dediğim, belki stratejik öneme sahip bu havaalanı, simulatörlerde, fotoğraflarda bir nostalji olarak kalacak. Ülkemizde yeterince bina ve beton olmadığı için adım başı bulunan havaalanları kapatılacak. Daha fazla betona ihtiyacımız var sonuçta… Yazık…
Hüzünlendim, sevgiyle kalın…