Çiçekler ve Ankara


Daha önce de bahsettim sanırım; ülkemizin köy yolları haritasını gösteren bir harita kitabına sahibim. Bu kitap üzerine motosiklet ile gezmiş olduğum rotaları işaretliyorum. Bu sayede daha önce gitmediğim yerleri görüp, hep yeni yerler görme şansım oluyor. Ne var ki motosiklet üzerinde bu kadar süre geçirmek bir sorunu da beraberinde getiriyor. Yeni yerler görmek, yeni yollarda gitmek için öncesinde bir kaç yüz kilometre  gitmeniz gerekiyor ki görmediğiniz yerlere ulaşabilesiniz.

Bu gezide de öyle oldu. Büyüdüğüm Ankara’nın çevresinde hiç görmediğim ya da çok uzun yıllar önce şöyle bir geçtiğim  ilçelerini görmek için Nallıhan’a kadar sürüş yapmak gerekiyordu. Bahar ayları iç anadolu bozkırlarında gezmek için belki de en uygun zamandı. Ne çok soğuk, ne sıcak olacak, ne de bozkırın monoton sarı rengi manzaraya hakim olacaktı. Tek sorun zamandı ve geziyi iki gün bir geceye sığdırmak gerekiyordu.

İlk gün anayoldan Bursa Eskişehir sonrasında Alpu Mihalıççık rotasına döndüm. Bir süre sonra arazi dağlık olmaya başladı ve uzun bir tırmanış sonrası Kartal Geçidine ulaştım.

110020

Epeyce yükseklerdeyim. Fotoğraf çekerken bir kayanın üzerindeki yosun ve likenler de ilgimi çekiyor; onları da görüntülemezsem içim rahat etmez.

 

Bu moladan sonra daha önce de görmüş olduğum Gürleyik şelalesinin yanından, durmadan Nallıhan’a doğru ilerliyorum. Nallıhan’dan aklımda kalan en çarpıcı şey; ilçe çevresindeki kırmızı topraktır. Her seferinde yeşil ile kızılın oluşturduğu kontrast beni cezbeder. Nallıhana yaklaştıkça kızıllık kendini belli etmeye başladı.

111856-01

Bu arada yol da engebeli arazide epeyce virajlı ve keyifli hale geldi.

Şu virajlara bakar mısınız?

Şu virajlara bakar mısınız?

Tepelere çıkınca önünüzde uzanan enginlik müthiş.

Nallıhan’a yaklaştıkça kontrast daha da artmaya başladı ve sonunda bu hale geldi.

 

Fotoğraf çekerken arkadan gelen trafiğe de dikkat etmek lazım 🙂

Yemek molası sırasında atlasta rotanın son kontrollerini gerçekleştirdikten sonra yeni yerler keşfetmek için yola çıktım.

 

buralara gitmemişiz hiç

Rotam kuzeydoğuya, Bolu’ya doğru ilerleyip sonra tekrar güney doğu istikametine dönerek Kıbrısçık üzerinden Beypazarı, Güdül ve Kızılcahamam istikametinde.

Nallıhandan çıkar çıkmaz yol kenarındaki renkler dikkatimi çekiyor. Şu güzelliğe bakar mısınız?

Seben’den geçip güneydoğuya dönünce Taşlıyayla çıkıyor karşıma.

Burası yüksek rakımlı olmasına rağmen güneş kendini gösterince hava iyice ısınıyor.

 

Kıbrısçık sonrasında Beypazarı’na doğru ilerlerken yol üzerinde Yazıca köyü var. Buradaki evler dikkatimi çekiyor ve fotoğraf molası veriyorum. Yıllanmış ahşabın dokusu ve renkleri müthiş.

 

 

Bu yolu takip ederek önce Beypazarı’na ulaştım. Beypazarı daha önce gezdiğim bir yer. Detaylara buradan ulaşabilirsiniz.

Beypazarı sonrası Güdül oradan da Kızılcahamam’a doğru ilerledim. Güdül Kızılcahamam yolunda yol kenarlarında yine renkli renkli çiçek tarlaları var. Günümü daha da renklendirdi.

 

Yolu takip ederek Kızılcahamama ulaştım. Kızılcahamam Ankara ili standartlarına göre epeyce yeşil. Kaplıcalar da bulununca turistik bir yer haline gelmiş. Otel fiyatları da bununla paralel tabi.  Şehir içinde pek fazla görülecek bir şey bulamasam da, yürüyüş iyi geldi. İlk günün rotası şöyle:

Otelde bir sonraki gün yapacağım gezinin rota notlarını hazırladım, yarın güneye doğru ilerleyecek sonra da dönüş yoluna geçeceğim. Bakalım nasıl olacak?

Güzel bir uyku ve sıkı bir kahvaltı sonrasında yola koyuluyorum. Kızılcahamam Güdül yolunu ikinci kez geçtikten sonra Ayaş Polatlı Haymana’ya gideceğim. Oradan rotanın güney ucu olan Bumsuz, Kandil, Sülüklü’yü geçip Bursa’ya doğru önce batı, sonra kuzeybatıya doğru ilerlemek niyetindeyim. Buralar gerçek anlamda bozkır, her yer sarı. Duracak, fotoğraf çekmeye değecek bir şey yok. Yollar güzel virajlar iyi, görüş iyi ama manzara yok gibi.

Gezilerde navigasyon kullanmayı sevmediğim için yolumu tabelalara bakarak  bulmaya çalışıyorum. Güzel ülkemin yollarında tabelalar ya hiç olmadığı ya da başka başka yerleri gösterdiği için olan oluyor ve yine kayboluyorum.

Saat 14 oldu ve kendimi Konya’nın Kulu ilçesinde; Konya istikametinde buluyorum. Yarın iş var, artık eve dönelim, Konya Adana falan şimdilik kalsın.  Geziden biraz kırpma zamanı. Kulu; bu gezide evden en çok uzaklaştığım yerdi. Oradan sonra istikametim hep batı – kuzey batı oldu. Oradan  Yunak üzerinden Emirdağ’a kadar yine ilk kez gittiğim yollardan geçtim. Buralarda her yer birbirine benziyor. Her yerde ekinler, köylerin çevresinde biraz bitki örtüsü. Virajlar sayesinde hayata tutunuyorum 🙂

Emirdağ, Eskişehir, Bozüyük, Bursa. Bildiğim yollar. Bozüyük sonrası bir klasik olarak eve dönüş yolunda başlayan yağmur yine eksik olmadı. Neyse ki yağmurluğu kuşandım ve düşük tempo ile eve ulaştım.

Garajda yola çıkmadan önce sıfırladığım tripmetreye bakıyorum. İki gün için az bir yol değil; biraz kısaltmama rağmen bu şekilde. Zaman en büyük sorun; küçük zamanlara büyük geziler sıkıştırmaya çalışıyorum. Bu konuda bir süredir düşünmeye başladım. Bakalım zaman neler getirecek.

194813-01

Zaman dedim ya, neredeyse bir yıl olacak; 150 cc 12 beygirlik bir motosikletle gittiğim marmara, karadeniz, iç anadolu, doğu anadolu, akdeniz, iç anadolu ve marmara bölgesinden oluşan gezi yazısı hala bekliyor. Orada çok fazla fotoğraf, çok fazla anı var. Bir kısmı silinmiştir hafızamdan. Yine de kalan hala çok şey olmalı. Zaman bulup iyice unutmadan yazabilirim umarım. Sıkılmadan buralara kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Hoşça ve sağlıcakla…

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

  1. Henüz hiç yorum yok.
(yayınlanmayacak)