uzun zaman önce; çok, çok uzak bir şehirde
Yeni bir umut…
(hikayeyi anlatan dahil; gerçek kişi ve kurumlarla hiç bir ilgisi yoktur, kişiler, yerler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür)
Ortaokul yada lise yılları olmalı, ailece bir tanıdığı ziyarete şehirler arası gidilen bir yaz günü. Evin oğlunun (ki benden en az 3-4 yaş büyüktü) süper
51 model bir mobileti mevcuttu, maviydi sanırım. İlk kez pilyon (=ardçı: motosiklette sürücünün arkasında oturan kişi) olarak seyahat etmiştim.
Tek kullandığım iki tekerli araç olan bisikletten sonra çok hızlıydı, heyecanlıydı, rüzgarlıydı… Aynı gün teklif üzerine biraz korkarak da olsa mobileti kullanmış ancak heyecan ve korkudan nasıl olduğunu tam da anlayamamıştım. Bu arada yaşı küçük olduğu için ehliyeti olmayan evin oğlu, trafik kontrollerinden çekiniyordu. “Ne var ki, uzaktan görünce iner ve ite ite götürürüz” gibi aklıevvel teklifime cevaben memurun egzozun sıcak olup olmadığını kontrol ettiğini söylediğini hatırlıyorum. Yine de bu tutku o zamanlar bir yerlere yerleşmiş ve uygun zamanın gelmesini beklemeye başlamış olmalıydı.
Zaman geçti, üniversiteye başlandı. Gazete ilanlarında fotoğraflar altında “işte fırsat! Siz de motosiklet sahibi olabilirsiniz” şeklinde sloganlar eşliğinde IZH marka, 125 cc, iki zamanlı motosikletlerin ithal edildiği ve 1200 lira civarında satıldığı bir dönemdi. İlanlar ve fotoğraflar orta sayfada, baskı kalitesi kötü, fotoğraflar siyah-beyaz, motosikletin ne olduğu bile anlaşılamıyor, ne renk o bile bilinmiyor, gerçeği hiç görülmemiş. İçimdeki uyku halindeki tutku arada uyanıp “evet işte bu, hadi” diyor. Okuduğum, bir işte çalışılmadığım ve bütçe konusunda bağımlı olduğum için adres belli. Aileye bundan bahsediliyor ve malesef (ya da iyi ki) konu anında kapanıyor, hüsran…
Yıllar sonra tatilde, güneyde… otelden dışarı seyrek çıkıtığım; çıktığımda da yoğun trafik nedeniyle şehir turu için küçük bir motosiklet (skutır) kiralamanın iyi olacağının düşündüğüm kavurucu bir yaz günü. Her yer kiralık motosiklet. Günlüğü 15-25 lira civarı. Hemen yakındaki acentede bir sürü kiralık motor, dizi dizi. Yamaha BWS . İki zamanlı, çok seri, süratli. Hemen kiralıyorum, ne kask ne kıyafet. Kimsede yok gerçi. Çalışan soruyor:
– Daha önce kullandınız değil mi biliyorsunuz”
Cevap hazır:
– Elbette. Bunlardan çok kullandım ben!
Gaz , ön – arka fren, far, korna, sinyal, bagaj, yakıt dolumu hakkında bilgiler alınıyor. İlk deneme: gaz kolu çevrildiği anda ön tekerlek havalanıp motor şaha kalkıyor. Neyse ki refleksler kuvvetli hemen gaz kesiliyor ve facia önleniyor. Çalışan soruyor:
– Bildiğine, önceden kulladığına emin misin?
– Biliyorum tabi. Bunun gazı çok hassas sadece (ama gerçekten öyleydi!)
İki tarafta da iyi cesaret. Sonuçta motoru teslim alıyor güneşin en tepede olduğu saatlerde yazlık kıyafet ve spor şapka ile şehir turları atıyorum, hatta Alanya kalesine çıkıyorum! Sağ salim kazasız belasız motosikleti teslim ediyorum, ağız kenarları kulaklara yakın elbette 🙂
Müteakip yıllarda yazları yine motosiklet kiralıyorum ancak ehliyet ihtiyacı hep kendini belli ediyor. Ehliyet alınmalı artık değil mi ya?
Bu niyetle bir akşam vakti iş çıkışı yakındaki bir sürücü kursuna gidiyorum. Motosiklet ehliyeti (A2) hakkında bilgi almak için. Fİyatlar şöyle, sınav tarihleri böyle, teorik sınavda şu soruların arasından sorular çıkıyor vs.
Hani pratik ders?
Yanıt yok, geçiştiriliyor, halederiz deniyor. Çalışan derslerden ziyade başka şeylerle ilgileniyor 🙂 Buna rağmen bir şekilde kayıt tamam.
Ya pratik sınav?
Sonradan öğreniyoruz ki A2 ehliyeti için sürücü kursunda pratik ders yok. Yani o yıllarda öyle bir şey yok. Kimse ders vermiyor, kimse de almak istemiyor. Zaten ehliyet alanların hemen hepsi motosiklet kullanmakta olan, formalite için ehliyet alan kişiler. Sürücü kursu dışında; parasıyla da ders veren yok, hele o küçük şehirde hiç yok! İşin kötüsü yol gösterecek motorcu tanıdık da yok. Yok!
Ya ne var?
İnternet imdıma yetişiyor ve o engin mecrada motosiklet forumları, eğitim yazıları derken, motosiklet camiasınca sevilip saygı duyulan Reşat Arbaş; nam-ı diğer “Donald Duck” un eğitim yazıları ile karşılaşıyorum ve ardından alıp bir solukta okuduğumkitabısayesinde en azından ne yapılmaması gerektiği, başlangıçta nasıl bir motosiklet tercihi yapılması gerektiği ve gerekli ekipmanlar başta olmak üzere, pek çok bilgi sahibi oluyorum.
Artık teorik anlamda daha fazla donanım var ama pratik yok. Sınav var, ne yapayım iş başa düştü… Uzun süren internet araştırmaları sonrasında olması gerektiği gibi bir başlangıç motoruna karar veriyorum: Yamaha YBR 125. Vitesli, kullanıcı dostu, bakımı kolay, yedek parça ve servis ağı bol ve
Siyah…
Malum iş hayatı. Öğle molasında bayisine gidiyorum ve sipariş veriyorum. “Akşama plaka ruhsat hazır olur, alabilirsiniz” deniyor. Saatler geçmek bilmiyor. Akşam saati, bayiye gidiş ve sahip olunan ilk motosiklet karşıda… Harika!
Kask?
30 liralık bir çin kaskı, üstelik beden büyük. Ama çevrede başka yer de yok, mecbur alınacak. Kıyafet de yok, üstüne üstlük mart soğuğu…
Satıcı ön fren arka fren vites küçültme, büyütme, debriyaj anlatıyor, “hadi” diyor bir tur at sanayi içinde. Bir blokta en fazla üçüncü vitese çıkılarak çok yavaş atılan bir tur sonrası; “Ooo hocam sen bu işi öğrendin zaten biliyormuşsun baksana, hayırlı olsun…”
Ve satıcı kepenkler kapatıp gidiyor; kapatma vakti… Akşam karanlığı, motor, ucuz kask ile sanayinin içinde, eee?
Efendim bu güzide küçük şehrimizde sanayi şehrin bir ucu, ev diğer ucu. Akşam karanlık, iş çıkışı, trafik. Ne yapalım, mecbur. Motora biniyorum ve yavaş yavaş, en fazla hız saatte 40 kilometre. Yüz metre ileride bir şey görülse anında durulmalı da nasıl?
Sağ el ön fren ve gaz (nasıl yani!), sol el debriyaj, sağ ayak arka fren, sol ayak vites; aşağı küçültür, yukarı büyütür; 1. vites en aşağıda, sonra boş sonra yukarı doğru 2-3-4-5…. Offf ne zor işmiş bu. Neyse ki panik durumda eldeki bütün manetler sıkılıp bütün pedallara aşağı doğru basınca motor bir şekilde duruyor . ön fren yavaş yavaş, limon sıkar gibi, kademeli; yoksa düşersin… Ne diyordu Donald amca, sırıtın…. Ne sırıtması ya bu streste…. vardır bir bildiği….
İşe yarıyor! Gerçekten işe yarıyor, sırıtmak işe yarıyor! Sürerken stresi, gerilimi epeyce azaltıyor. Bu şekilde 20-25 kilometre yol yaklaşık bir saat sürüyor ama olsun; nihayet eve geldim. O da ne? Bilekler sanki yerinde değil, sıkmaktan kollar, parmaklar, bilekler uyuşmuş. Adrenalin kortizol had safhada. Evde dinlenme ve sakinleşme zamanı. İyi de garaj yok. Çalınmasın güzelim motor? İyisi mi iş yerine, garaja götürmek ama saat iyice geç olsun, öyle çık hem dinlen hem trafik rahatlasın. Yemek, kahve… Enerji toplayıp gerisin geri motora binip iş yerine doğru yollanıyorum, bu sefer daha sakinim de hava iyice soğumuş, motor kıyafeti mi? Normal mont var ya… (buzz)
Takip eden ay boyunca her akşam saat 9 dan sonra trafik iyice azalınca, hava da iyice soğuyunca okunanlar doğrultusunda pratik ve gelişim… Her akşam biraz daha ileri. Kendi kendine ne kadar olursa artık.
Derken başka bir şehre taşınmak gerekiyor. Motor (ufaklık) şehirlerarası yolcu otobüsünün bagaj bölümünde, sahibi arabasında yolculuk yapıyor. Motosikleti terminalden karşılıyorum. Burası çok daha büyük ve yoğun bir şehir olsa da rahat bir şekilde kullanıp gideceğim yere varıyorum. Burada motorcu çok, önceden tanışılan motorcu arkadaşlar da var. Motosiklet grupları, grup gezileri… Mont pantolon, sırt koruma, kask, bot, eldiven, kulak tıkacı; her şey kısa sürede tamam, çok önceden olması gerektiği gibi.
Unutmadan; sınav ne mi oldu? Ne olacak dört tane dörder metre aralıklı kukanın arasından geçerek git dümdüz gel fren yap… Hepsi buymuş. Bu arada sınava kendi motoru ile gelen sürücü adayları, sınav sonrası kendilerini trafik memurları tarafından beklenirken buldular 🙂
Aylar sonra, grup gezileri, uzun mesafe denemeleri derken; viraj, fren, bakış hakkında bir şeyler öğrenmeye başlamışken, yok… Motor gitmiyor, yani gidiyor da nefesi kesiliyor. Yokuşta 70 ancak, yetişemiyorum da diğerlerine. Ufaklık ne yapsın; şehir içi kullanımı için üretilen 125 cc, 10 beygir motoruyla kalkarsan gitmeye oralara; nefesi de kesilir, şişer de.. Ne yapmalı, büyütmeli bunu. Araştırma, bakınma derken bir arkadaş başka bir şehirde bir tane buluyor bir gün istediğim marka model ve rengi. Saat 15 gibi haber veriyor, saat yirmide kıyafetlerle (bu sefer gerçekten motorcu kıyafetleri) otobüs terminaline, (ki otobüsü haber vermeden başka perondan kaldıran ve sonraki otobüsü beklemek zorunda bırakan otobüs işletmecilerini saygıyla anmak gerek) sabah intikal, mağazanın açılmasını beklemek derken… çok yakışıklı bu yahu… Denemek için binişimde zorlanıyorum biraz, öncekinin iki katı neredeyse ağırlığı, gücü de neredeyse beş katı, bir de yüksek. (Enduro tipi motosikletler her türlü yol ve biraz da arazi şartlarında gitmek üzere tasarlanmış olduklarından yerden yüksek, tekerlek çapları büyük ve genellikle tel jantlı olurlar)
siyah…
Motosiklet kullanmak araba kullanmaktan epeyce farklıdır. Çok daha zor olmasının ve kafanızın çok daha fazla detayla meşgul olmasının yanı sıra, kullanacağınız motorların hacmini; dolayısıyla gücünü sırayla ve zamana yayarak yükseltmek en güvenlisidir. Bir araba ne kadar güçlü olursa olsun alışkın olmadığınız güçteki bir arabayı kullanabilmek, aynı şekilde alışkın olduğunuzdan çok daha güçlü bir motoru kullanmaya çalışmaktan çok daha güvenlidir. Ya da motor çok daha tehlikelidir de diyebilirsiniz. Motor bu; gaz açması ayrı dert, frenlemesi ayrı.
İlk ve tek 125cc motorundan başka ve daha güçlü motor kullanmamış biri için bu kadar güç farkı olan bir motora binmek çok riskli, onu 5-6 saatlik şehirler arası yolda kullanmak delilik! Aynı gün öğleden sonra işlemler tamamlanınca tüm bu riskli dediğimiz işleri yapmak için hazırlanıyor ve saat 15 gibi yola koyuluyorum.
Nasıl bir şey bu? Gazı ne kadar açarsan o kadar gidiyor, hiç bir araba yetişemiyor, diğerinin 70 dediği yokuşlar bununla 130-140- 150… İnanılmaz, yumuşak, güçlü, adeta şahlanıyor gaz açınca, sanki Tay….
Ve binlerce kilometre (+50.000)
Günümüzde sözünü ettiğim daha güçlü olan bu motorun yaklaşık dört katı gücünde seri üretim motorlar (yaklaşık 200 beygir) bayilerden satın alınabilmektedir. Bunlar da dahil olmak üzere, motosiklet satın almak için ehliyet gerekli değildir. Trafikte kullanmak içinse A2 sınıfı ehliyet ve kask sahibi olmak kanunen malesef yeterlidir!
Keyifli sürüşler.
#1 by doğa on 10 Şubat 2014 - 00:58
İlk adımlar…
Kesinlikle hayatı boyunca unutulmayan anıları oluyor insanın.
Ayakların yerden ilk kesilişi, gazı açmak, vites değiştirmek, debriyajı ayarlamak… Tanrım! oluyor galiba… Ayaklarının üstüne bastığında; ellerinde ki ter ve titreme, gün boyu kaslarında ki ağrı sana motosikletini anımsatıyor…
Tekrar hatırlamak güzeldi, elinize sağlık…