Eylül başında tek başıma yapmış olduğum bu gezinin raporunu vakit darlığından dolayı ancak yazıp yayınlayabildim. Türkiye’nin tüm sahil şeridini motorla gezme projesi dahilinde eksik kalmış olan ve uzun zamandır gezmeyi planladığım Amasra – Samsun arası seyahat için nihayet fırsat bulabiliyorum. Sabah erkenden Bursa’dan yola çıkıyor ve Yenişehir, İznik, Mekece, Adapazarı, Düzce, Bolu, Yeniçağa, Mengen, Bartın üzerinden Amasra’ya doğru ilerliyorum. Bu kısımlarda pek anlatılacak bir şey yok, ya da amacım bir an önce sahil şeridine ulaşmak olduğundan fazla dikkat etmedim. Amasra’ya nihayet ulaşıyorum. Ben doğu tarafından giden yolu tercih ettim. Yaklaşırken manzara böyle
Rezervasyon yaptırmadım, kısa bir araştırma sonrası bir otele yerleşiyor ve kendimi dışarı atıyorum.
Kaldığım tesisin önünden manzara bu
Amasra çok kalabalık ve rezervasyon yaptırmadığım için tesisin biraz yukarıdasındaki bungalovlarında yer bulabildim
Hemen fotoğraf çekelim
Renkli Amasra geceleri
İlk gün gittiğim yol şu şekildeydi
Sabah erkenden Cide’ye doğru yola çıkıyorum; manzara harika. Bir tarafta Karadeniz, bir tarafta orman. Yamaçlarda uzanan kıvrımlı yollar zaman zaman sahilden uzaklaşıp iç kesimlere yöneliyor ancak hemen sonra kendinizi yine denizin kenarında buluyorusunuz.
Verdiğim molalarda çevredeki doğal güzelliklerden bol bol faydalanıyorum 🙂
Tadı nefis. Karadeniz bölgesinde pek çok yerde yol kenarlarında yabani böğürtlene (hatta mevsimine denk gelirseniz küçücük ama enfes yabani çilek) denk gelirsiniz. Karayolu kenarında egzoz gazına maruz kalmış meyvelerin sağlığı tartışılır elbette.
Yol üzerinde Gideros koyu ve ardından Cide ve uzuuuuun sahili…
Cide sonrası İnebolu yolu; viraj, viraj, ve yine viraj…
Yol kenarında, leziz. Böyle yol kenarlarında yabani meyve çok…
İncirin tadına baktıktan sonra yola devam
Uzun virajlar sonrasında nihayet İnebolu’dayım. Yolun önemli bir kısmı mıcırlı olduğundan yavaş gitmek zorunda kaldım. Bu da bitmek bilmeyen yollar demek… İnebolu Öğretmenevine yerleştikten sonra keşfe çıkıyorum. Önce genel hatları ile şehre bakmak ve Karaca kafede bir mola vermek için Karaca mahallesinin bulunduğu tepeye gidiyorum. Ne yazık ki işletmecisi rahatsız olduğundan kapalı, geçmiş olsun dileklerimle ayrılıyorum.
Keşfe devam edelim. Irmak tarafından ikiye bölünmüş İnebolu. Irmağın iki tarafında da tepeler var. Karaca mahallesinin olduğu tepeden ayrılıyor ve nehrin diğer tarafındaki tepeye yol alıyorum, manzaranın güzel olabileceği umuduyla; manzara bu…
Motoru öğretmenevine bırakıp keşfetmeye yaya devam ediyorum. İnebolu Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya cephane ikmal noktası olmuş. O tarihlerde liman olmadığından cephane gemilerden sandallarla sahile, oradan da omuzlarda, kağnılarda, at arabalarında cepheye 3 yıl boyunca taşınmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra İnebolu’nun Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi kararlaştırılmış (T.B.M.M.- 9 Nisan 1924)
İnebolu’da çok sayıda aşı boyalı ev var, bir kısmı restore edilmiş. Bu evleri görüp fotoğraflarını çekmek için başlıyorum sokaklardan yukarı doğru tırmanmaya, bu arada pembe köşkü soruyorum.
Sonunda Pembe Köşk’e ulaşıyorum. Önceden sahiplerinin ziyaretçilere karşı çok konuksever olduğunu okumuştum. Köşke vardığımda terasta çay içmekte olan köşkün sahibesi Cemile Hanım ve kızları ile tanışıyorum.
Gerçekten de yazılanlar kadar misafirperver olduklarına şahidim. Kendileri ile kısa bir sohbet ediyoruz; bahçeleri gezmem ve fotoğraf çekmem için izin veriyorlar. Kendilerine selam ve teşekkürlerimi iletmek isterim. Köşk ve yamaç boyunca teraslar şeklinde düzenlenmiş ve restore edilmiş bahçeleri, işte fotoğraflar…
Pembe köşkü gezdikten sonra sokakları keşfe devam ediyorum
İkinci gün gittiğim yollar şu şekildeydi; bakmayın böyle yakın göründüğüne. Bol virajlı ve yorucu bir yoldu.
İnebolu’nda geçen gece sonrası sabah erkenden yola çıkıyorum.
Abana, çatalzeytin, Türkeli, Güzelkent sonrası bir tarafı orman, bir tarafı deniz virajlı yol sahilden uzaklaşıp bir tarafı orman, diğer tarafı da orman virajlı yol halini alıyor. Sinop’a ulaşmadan planımda Ayancık ilçesi İnaltı köyünde bulunan İnaltı mağarası var. Mağara olmadan asla… Ana yoldan çıkıyor ve güneye yöneliyorum, dağların, ormanların, vadilerin içindeki ıssız bölgelere doğru…
Taa karşı tepede evler var, yürüyerek ne kadar sürer acaba? ve her zamanki sorum… Ayu vaaa mı ayuuu?
Toprak yol da taşlık bir hal almaya başladı iyi mi
Küçük bir akarsu; şelalesiyle yolu kesiyor
Karşıda yüksekte büyük bir kaya var. İyice yaklaştıktan sonra kayanın altında bulunan ve adını İnaltı mağarasından alan İnaltı Köyü’ne varıyorum (yoksa mağara mı köyden adını almıştı ? köy mağaranın yani inin altında, köyün adında mağara var ama mağara ismi köy ile aynı – neyse kafam karıştı….) Köyden sonra yola devam ederek mağaranın bulunduğu bölgeye geliyorum
Park yerinden mağaraya uzunca bir tırmanış var
Nihayet mağaraya vardım. Fotoğraf makinesini çıkarma zamanı…
Bir bölümden sonra mağarada ışıklandırma yapılmamış. Yürümek için taştan yapılan yol da sona erdiğinden zemin epeyce kaygan çamur ile kaplı. İlerlemeye çalışıyorum ancak ne önümü görebiliyor ne de yere sağlam basabiliyorum. Bünye ve ekipman sağlığı açısından daha fazla ilerlememek en iyisi olacak. Kim bilir neler kaçırıyorum… 🙁
Mağaradan ve İnaltı köyünden ayrıldıktan sonra kısa bir süre de olsa yanlış yola sapıyorum. Neyse ki hemen fark edip geri dönüyor ve doğru yolu buluyorum. GPS ‘e bağımlı olmayı sevmemenin zararı sanırım. Gerçi bu yollar da kayıtlı mı şüpheliyim…
Aynı yollardan geri dönüp tali ve toprak yollardan asfalt yola çıkıyorum. En azından bazı yerlerde de olsa tabela, zaman zaman da yol soracak insanlar var. Otmanlı köyünden sonra da anayol. Sonra Pazarcık ve Ayancık. Motosiklet ile ülkemizin pek çok yerinde 60.000 kilometreden fazla yol aldım. En çok keyif aldığım yerler belki Kalkan – Kaş- Finike yolu, Safranbolu – Eflani – Daday yolu ise bir diğeri de Ayancık – Sinop yoludur. Pürüzsüz kiremit rengi asfalta sahip açık virajları ile motosiklet kullanmanın keyfine en çok varabileceğiniz bir kaç yerden biridir. Sinopa nasıl ulaştığımı bile bilmiyorum. Ön tekerden bir kesit (değişim zamanı gelmiş galiba)
Sinop’a ulaştıktan sonra ilk hedefim tarihi kapalı ceza evi. İnsan burada klostrofobik oluyor. Benim için sıkıldı. İçinizi karartmak gibi olmasın…
Bunun içini çekemedim çünkü içerisi zifiri karanlık, telefonun flaşı da kâr etmedi
Burayı gezmek içimi karartsa da ilginç bir tecrübe oldu. Hemen çıkıştaki bahçeden de bir fotoğraf
Vakit kaybetmeden rotamı Hamsilos’a çeviriyorum. Yolda ve ulaşınca şunları çektim
Buradan ayrıldıktan sonra hemen yakındaki İnceburuna gidiyorum. Yakın dediysem giderken yanlış yollara sapmayacağım anlamına gelmiyor tabi 😀 Anadoluda buradan kuzeyi yok ( trakyadaki en kuzey noktaya yaptığım seyahate buradan ulaşabilirsiniz) Burunda bir de deniz feneri var. Telefonla bir kaç fotoğraf çektim
Sinop’dan ayrılıp Samsun’a doğru ilerlemeye başlıyorum. Akşam oldu, hava kararmaya yüz tuttu. Sinop’a gelirken gittiğim keyifli yoldan eser yok. 6 şeritli karadeniz sahil yolu, sıkıcı. Hava karardıktan sonra Samsun’a ulaşıyorum.
İkinci gün gittiğim yollar şöyle
Samsunda geçirilen birkaç gün…
… sonrasında sabah saat sekiz suları Bursa’ya doğru yola çıkıyorum. İznik’e ulaştığımda akşam beşi geçiyordu. İznik gölü kıyısındaki çay bahçesinde mola verdiğimde garson ile şöyle bir diyaloğumuz oluyor:
– Gazoz var mı
– Gazoz yok efsane var
– Anlaştık 🙂
(eee burası Bursa ne de olsa, anavatanı)
Bursaya ulaştığımda çok yorgundum. Orta karadeniz gezisi kısaca buralarda geçti
Bu gezide toplam 1856 kilometre yol aldım. Orman, sahil, dağ, asfalt, toprak, otoban, mıcır, viraj, düz… Hemen her tür yoldan gittim. Yorgunluk bir kaç gün sürdü, epeyce motora binemedim. Uzun süre de gezinin notlarına zaman ayırıp yazamadım. Mazeret mi? Elbette, yoğunluk çoktu; nışan, düğün….. 🙂
Sevgiyle kalın…
#1 by serdar köseoğlu on 13 Nisan 2015 - 21:55
Semih abi merhaba. Orta karadeniz turunun tamamını inceledim. İmrendim. Tura tek başına çıktığını bilmiyordum, iyi cesaret. İlk fırsatta benim de bi karadeniz turuna çıkmam lazım, yoksa motosiklette kilometre yapamıcam. Kazasız belasız sürüşler 🙂
#2 by Ekrem Toprak on 19 Ağustos 2016 - 15:57
Semih Bey
Gençligimi Hatırladım…Şu andaben 69 Eşim 72 Yaşında… Bu tarafa hiç gitmemiştim… Araba ile gitmeyi düşünüyorum. Ama Amasra Sinop arası yol beni korkutuyor…Belki güzelliklerden fedakarlık edip daha güvenlikli bir yol secerim… Gezmeniz görmeniz bol olsun..
Selamlar..
#3 by Semih Serbest on 22 Ağustos 2016 - 12:30
Ekrem Bey merhaba.
Araba ile gitmek motosikletle gitmekten mutlaka daha kolay olacaktır. Alınacak mesafeyi daha fazla bölmek her gün başına alınacak mesafeyi de azaltabilir (Amasra – Cide -İnebolu’da birer gün gibi…) Ne var ki otomobille de olsa düşük hızda ve küçük viteste gitmek gerekebilir. Mıcırlı kısımların güncel durumunu bilmiyorum. Çok güzel bir coğrafya, görmenizi dilerim. Kararınızı ve giderseniz çektiğiniz fotoğrafları merekla bekliyorum, sevgiyle ve sağlıcakla kalın.