deliksiz bir uyku sonrası kahvaltı. Kahvaltıda karşılaştığımız çinli bir çift kuzen, aynı oteldeyiz. Dünyayı geziyorlar. Ellerinde Türkiye gezi rehberi. Plan yapmamışlar. Soruyorlar buradan nereye gidelim? Bursa diyorlar fakat zamanları kısıtlı. Truva Gelibolu Assos öneriyoruz biz de. Sonradan gördük ki oralarda güzel güzel gezip bol bol fotoğraf çekmişler. Sonrasında da başka bir ülkeye geçeceğiz diyorlar. Çok nazik insanlar bir o kadar da sempatikler. İşte tatil böyle yapmalı!
Fotoğraf çekmek için çıkıyoruz; Edirne dedin mi Selimiyesiz olmaz:
Selimiyeye doğru giderken kapalı çarşıdan geçiliyor, badem ezmesini şiddetle öneriyorum
nihayet Selimiye; buyrun…
baktık ortalık modellik yapan yapana, herkesin elinde fotoğraf makinesi, biz de uyduk yaptık modellik, uymadı galiba camiye, olsun denedik en azından 🙂
Selimiye sonrası ver elini Eski cami. Eski cami gerçekten de eski. Şöyle ki Selimiyenin açılışı 1575 senesiyken Eski caminin açılışı 1414, arada bir buçuk asırdan fazla zaman var. Kadim bir havası var buranın, Bursa’daki Ulu camiye benzettim havasını. Çok sevdim. İşte fotoğraflar..
Eski cami nin giriş kapısının iki yanındaki yazıların fotoğrafını çekmeden olmaz elbette. Ben fotoğraf çekmek ile meşgulken Cem fırsatı değerlendiriyor ve anı yine yakalıyor, habersiz
madem bunu çekti yanında da diğeri olmadan olur mu? Bu seferki mizansen yalnız 🙂
ve çektiğim fotoğraf
Eşyaları toplayıp yola çıkıyoruz. Hedefimiz Kırklareli. Kırklareli’nde alış veriş molası sonrası – ki bir ara kaybettik birbirimizi- Dupnisa mağarasına doğru yola çıkıyoruz. Üsküp e kadar çok keyifli virajları ve zemini olan bir yol var. Ardından Çukurpınar. Buradan sonra mağaraya uzun, virajlı bir yolda sık ağaçlı bir ormanın içinden vadiler dereler tepeler aşılarak geçiliyor. Yol çok güzel ancak bir okadar da ıssız, tahminimizden uzun sürüyor. Buralar Bulgaristana çok yakın. Sınır 1 -2 kilometre belki de daha yakın. Bu ıssız yerlerde zaman zaman gittiğim yolun doğruluğundan emin olamadım. Arada gördüğüm araçların plakalarına göz atıyorum, farkında olmadan geçmiş olmayalım? Sonrasında jandarma çıkıyor karşıma, yol soruyorum sık sık. Gördüğüm jandarma sayısı arttıkça sınıra daha da yaklaştığımı seziyorum. Herkesin karnı zil çalıyor bu arada. Nihayet varıyoruz mağaraya. Mağara girişinde piknik – mangal yapılabilecek alanlar var, dere kenarında, çok güzel. Bir yandan yemek hazırlıkları, bir yandan mağaraya giriş planları.
Dupnisa mağarası Trakyanın turizme açık tek mağarasıymış. İki girişi varmış, alt girişte mağara içinde yer altı suları varmış, çok güzelmiş. Ancak mağarada yaşayan yarasaların aşna – fişne dönemi olduğu için burayı kapatmışlar, mayıs 15 ten sonra açılırmış. Ne yapalım biz de yukarıdaki girişten girelim. Yukarı dediysek öyle bir kaç metre değil. üç yüz metre yokuş var. yol da yok, ayak izlerini takip ederek buluyoruz yolumuzu. Yolun yer yer kayalık olduğu kısımlarında ayak izi ya da patika da yok.
İşte buralardan gidiliyor ulaşmak için:
Nihayet buluyorum girişi, dilim dışarıda bir halde
Hadi bakalım;
Üst girişte gezilebilecek kısım kısa. Mağara iyi de ışıklandırma daha güzel olsaymış keşke. Aşağıya doğru ziyaretçi gidip de yarasaları rahatsız etmesin diye aydınlatmayı kesmişler. Bıraz ilerleyeyim diyorum ama gidilecek gibi değil, zifiri karanlık. Geri dönmek düşüyor… 🙁 dönerken aydınlatmayı görünce nasıl mutlu oluyorum, sormayın.
Yemeğimizi de yedikten sonra – ki burada su boldu 😀 – rotayı İğneada’ya doğru çeviriyoruz. Hava karardı. Köy köy ilerliyoruz. Armutveren, Sarpdere, Balaban sonrası Demirköy ilçesine ulaşınca işte medeniyet… Gece olunca ıssız yerlerde tedirginlik var tabi. Ayu çıkablü, daş düşeblü, her şey olablü.. Demirköy İğneada arası yolda gece ormanın içinden tepe aşılıyor. Yine de keyifli ancak tepeyi aştıktan sonra gece karanlığında hava bir anda buz kesiyor, donduk…
İkinci günde yolaldığımız rota bu. D noktasının sınıra yakınlığına dikkatinizi çekerim, orası mağaraya yolunda, neredeyse Bulgarya
İğneada’ya varış sonrası otelimizi seçiyor ve yerleşiyoruz. Oda bu, çok rahat.
Hafif bir atıştırma sonrası otelde keşif, ilginç geldi, bol bol çektim;
Geç oldu, gün boyu tırmanma, motor kullanma, sıcak ve soğuk derken günün sonunda yine yorgun ve mutlu olarak ikinci günü noktalıyoruz…
Devamı gelecek…